Stajyer Psikolog Eyüp Can Gönül Kimi insan hayatındaki kişilere bağlanma ihtiyacı vardır kimisi ise bu bağlanma durumlarından kaçma, saklanma kimisi de bu ilişkileri yaşarken mutlu olması gerekirken aslında huzursuz olma eğilimindedir. Bağlanma ihtiyacı olan bireylerin bir kısmının rahatlıkla gerçekleştirebildiği başka bir kısmının da bunu gerçekleştirmediğini ya da gerçekleştirmekte zorlandığını görebiliriz. Çoğunlukla neden benzer insanlara bağlandığımızı ya da benzer insanlardan kaçtığımızla ilgili fazlasıyla kafa yorarız. Kimi insanlar sorunlarını paylaşır kimi insanlar ise sorunlarını yalnız çözmeyi tercih eder. Yaşadığımız olaylara karşın bizim verdiğimiz tepkilerin değişkenliği kafamızda soru işaretleri çıkartabiliyor. Aslında yukarıda bahsettiğim tüm durumları düşünürken bağlanma stillerinin bize göz kırptığını söylemek yanlış olmaz. Bebeğin ve onunla ilgilenen ilk kişinin arasındaki bağın sadece sevgiden ibaret olmadığı aslında hayatı boyunca yaşayacağı her ilişkisinde olabileceğini söyleyebiliriz. Yani aslında bu bağlanma dediğimiz şey hem bireyin kendini hem de başkalarını nasıl algıladığını, ilişkilere nasıl yaklaşması gerektiğini ve bu ilişkilerde nasıl davranışlar sergileyeceğini belirler. Buna ek olarak da bilinçsizce romantik ilişkilerimizdeki partnerimizin bize aynı ebeveynimizmiş gibi davranmasını bekliyoruz. Bu beklentiden dolayı belirli kalıplar içerisinde hareket edip kötü sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Kişilerin cinselliklerine dair atıfları aslında bir bağlanma sürecin göstergesidir. Çünkü cinsellik hem yakınlığın hem de birlikteliğin en önemli noktalarından biridir. Aslında bireyin cinsel doyumuna bakıldığında önceki yaşantısına dair hikayeleri gözümüzün önüne serilebilir. Ebeveyn ilişkilerinin hem o romantik ilişki içerisinde olan bireylere hem de yetiştirecekleri çocuklara etkisi olacağını söyleyebiliriz. Bir nevi ileri yaşantımızda oluşacak bir döngünün başlangıcıdır. Aile içerisinde güzel bir yaşantıya sahip olan, kendini seven, sınırlarını çizebilen ve kendine güvenen kişilerin kurdukları ilişkilerde partnerleriyle aralarındaki uyumun ve huzurun fazla olması aynı zamanda cinsel doyumlarının da fazla olabileceğini söyleyebiliriz. Bireyler ilişkileri içerisinde kurdukları iletişimi rahatlığından dolayı oluşabilecek sorunların da önüne geçilebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kişiler hem kendileri hem de ilişkileri hakkında iyi düşünceleri olduğundan dolayı çoğunlukla yaşadıkları şeylere daha rahat odaklanabilirler. Aile yaşantısı katı, mesafeli, ihmâlkâr ve gelgitli olan bireyler ise daha çok diken üstündedir çünkü duygusal olarak tatmin olamayan bu birey anlaşılmak, değer görmek ve fark edilmek ister ancak bunu genellikle alamaz. Bu kişinin duygularına ve düşüncelerine yeterince saygı gösterilmediğinde etrafındakilere bir şey anlatmaktan kaçınır. Kendince bir hayatta kalma becerisi elde edip dışarıdan zarar görmemek için kendini uzak tutabilir. Daha derine baktığımızda aslında bu davranışların temelinde korku yattığını, tüm bu tutum ve davranışların, duyulan korkunun ifade ediliş biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Onay almak için cinselliği de kullanabilirler ya da biriyle duygusal bir ilişki kurmaktan da kaçınabilirler. Kişinin onaylanmaya ihtiyacı olduğu için partnerinden bunu oldukça bekler. Terk edilme ve kaybetme korkusu, özgürlüklerinin kısıtlandıklarını düşünmeleri gibi durumlar yoğun olduğundan dolayı ilişkilerine odaklanmakta zorluk çekerler ve hem ilişki kaliteleri hem de cinsel doyumdan oldukça uzak kalırlar. Çünkü bu bireyler kimisi cinsel ilişkiye girerken kaygılı olur kimisi bu ilişkilerden kaçınmaya çalışır kimisi ise sıradan ve kısa süreli ilişkilere girebilir. Bu da cinselliğe odaklanamadıkları ve tam olarak o bağlılığı kuramadıkları, yakın ilişkilerden kaçındıkları için çoğunlukla cinsel doyumun da az olacağını söyleyebiliriz.