Esra Canpolat Günlük hayatta insanların kendilerini ve duygularını ifade etmeleri ve hissettiklerini tüm gerçekliğiyle ve anlaşılır bir dille diğer tarafa aktarmaları sanıldığından çok daha zordur. Kişilerin duygularını, daha çevresindeki tanıdık ve belki samimi oldukları kişilere aktarmaları kolay değil iken, hiç tanımadığı bir kişi ile bir terapi odasında belki kısa bir süre içerisinde ideal bir bağ kurarak kendini tam ve anlaşılır bir şekilde ifade etmek kişiler için daha da zorlayıcı olur. Terapötik bir süreç olan terapide danışanı etkin bir şekilde dinlemek, söylediklerini tam ve doğru bir şekilde anlamak ve terapistin problem üzerindeki yetkinliği, danışanın terapi odasında kendini rahat hissetmesini ve yaşadığı/hissettiği tüm duyguları içtenlikle ifade edebilmesini kolaylaştıran ilkelerdir (Sommers-Flanagan & Sommers-Flanagan, 2012). Sözlü iletişim, danışan ve terapist için bu bağ kurma sürecinde ve terapinin ilerleyen seanslarında çoğu zaman etkin bir yol olmasına karşın, her zaman başarılı bir yol değildir. Özellikle kişiler kendilerine bile söyleyemedikleri duygu, düşünce, inanç ve travmalara sahiplerse ve bu durum onları rahatsız ediyor ancak baş etmede zorluklar yaşıyorlarsa, bu kişiler terapist ve terapi odası fikrine daha geç alışabilir ve sözlü iletişim sorunun kaynağına inmek için yeterli olmayabilir. Böyle durumlarda kişilerin bir başka kişiye kendini açmasından önce, belki de ilk olarak kişilerin kendi iç dünyaları ile diyalog kurmaları ve kendilerini keşfetmeleri sağlanmalıdır. Kendi ile diyalog kurmak ve kendini keşfetmek fiilleri hem kavramsal hem eylemsel olarak soyut yapılardır ve bunları gerçekleştirmenin en doğal ve kolay yolu ise sanattır. “Hastalık, travma ya da yaşamlarında güçlük çeken kişilerin ya da kişisel gelişimini artırmayı hedefleyen kişilerin, bir profesyonel eşliğinde sanatı iyileştirici amaçlı kullanmaları” (AATA Newsletter, 2004: akt. Brooke, 2006) olarak tanımlanan sanat terapide kelimeler ve cümleler yerini görsel semboller ve imajlara bırakır. Kişiler rahatsızlık hissettikleri duygu, düşünce veya olayları konuşmak yerine resim, heykel, müzik, fotoğraf, drama ve hikayeler aracılığıyla ifade eder. Bir tür dışavurum ile gerçekleşen sanat terapi yolculuğunda en çok yorulan ve yolculuk sonunda “tecrübe valizi” ni tıka basa doldurup en çok fayda sağlayan kişiler ise deneyimledikleri ve şahit oldukları travmatik bir olay sonucunda fiziksel, duygusal, davranışsal bütünlüğü tehdit altında olanlardır yani “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” yaşayan kişilerdir. Bu kişiler terapi sürecinde bir dalgıça dönüşerek bir okyanus olan iç dünyalarında zorlu bir keşfe çıkarlar. Bu keşifte kendilerine bile söylemedikleri veya söylemek istemedikleri şeyleri özgürce haykırır ve kendilerini alışık olmadıkları bir yolla ifade edebilmenin gücüyle iyileşmeye başlarlar. Aynı zamanda sanat terapi bu kişiler için güvenli bir alan yaratarak kişilerin geçmişteki deneyimlerini imgeselleştirmelerini ve kopukluk yaşanan anıların onarılmasını kolaylaştırır (Göktepe, 2015). Sanat terapinin travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişiler üzerindeki etkinliği hakkında literatürde de çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Linda ve arkadaşları (2001) bir şehir hastanesinin travma merkezinde yürüttükleri çalışmalarında, sanat terapisi yönteminin travma sonrası stres bozukluğu yaşayan çocuklarda etkinliği araştırmış ve terapi girişimlerinin akut stres semptomlarını azalttığını bulmuşlardır. Bir başka çalışma sanat terapisinin etkinliğini sistematik bir inceleme olarak bu defa yetişkinler üzerinde araştırmış ve sonucunda psikolojik travma semptomlarında ve buna bağlı gelişen depresyon semptomlarında azalmalar olduğunu belirtmiştir (Schouten, Karin Alice de Niet, Gerrit J Knipscheer, Jeroen W Kleber, Rolf J Hutschemaekers & Giel J M. (2015). Son zamanlarda araştırmacılarında ilgisini çeken sanat terapinin yöntemsel olarak soyut kaynaklara dayandığı düşünülse de, bilimsel olarak araştırılabilecek ve kanıta dayalı bir terapi ekolü olduğu unutulmamalıdır. “ Bir fırça teli olmak ister insan bazen ve tüm renklere boyanmak. Hayır, belki de sahneye çıkıp bir başkası olmak, hayatı boyunca olamayacağı birine dönüşmek gibi mesela. Her zaman kendin olmak yorucudur ve tabi kendini anlatmak. En zoru da kendini anlamaktır ve kendine anlatmak. O zaman bugün özgür bırakalım kelimeleri, uçup gitsinler. Renkler, notalar ve oyun hamurları kalsın elimizde…” Referanslar 1. Brooke, B. S., Efron, D. T., Chang, D. C., Haut, E. R., & Cornwell III, E. E. (2006). Patterns and outcomes among penetrating trauma recidivists: it only gets worse. Journal of Trauma and Acute Care Surgery, 61(1), 16-20. 2. Göktepe, K.Ayşe (2015). Sanat Terapi. Nesil Yayınları. 3. Schouten, Karin Alice de Niet, Gerrit J Knipscheer, Jeroen W Kleber, Rolf J Hutschemaekers, Giel J M. (2015). The Effectiveness of Art Therapy in the Treatment of Traumatized Adults: A Systematic Review on Art Therapy and Trauma. Trauma, Violence, & Abuse, 16(2), 220-228. 4. Linda Chapman MA, ATR-BC, Diane Morabito RN, MPH, Chris Ladakakos PhD, Herbert Schreier MD & M. Margaret Knudson MD (2001) The Effectiveness of Art Therapy Interventions in Reducing Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) Symptoms in Pediatric Trauma Patients, Art Therapy, 18:2, 100-104, DOI: 10.1080/07421656.2001.10129750 5. Sommers-Flanagan, J., & Sommers-Flanagan, R. (2012). Clinical Interviewing: 2012-2013 Update. John Wiley & Sons.